Curse of the Gods
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Başlangıç.

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Xavier J. Swan
Ares'in Oğlu
Ares'in Oğlu
Xavier J. Swan


Mesaj Sayısı : 55
Yaş : 28
Kayıt tarihi : 27/10/11

Curse of the Gods
Karakter Gücü:
Başlangıç. Left_bar_bleue12/100Başlangıç. Empty_bar_bleue  (12/100)
Uyarı Puanı:
Başlangıç. Left_bar_bleue0/10Başlangıç. Empty_bar_bleue  (0/10)

Başlangıç. Empty
MesajKonu: Başlangıç.   Başlangıç. EmptyC.tesi Ekim 29, 2011 5:50 pm

Long Island, Melez Kampı

Gözlerini en sonunda buğulanmış camdan ayırabildiğinde, görebildiği tek şey, içinde çok fazla sayıda soru işareti saklayan, buna rağmen hâlâ kararlı bakışlara sahip olan bir yüzdü. Kararlıydı; geçmişinden geriye hatırlayabildiği tek şeyin sadece bir boşluk olmasına rağmen pes etmemişti, -ki etmeyecekti- Lakin aynaya her baktığında sorguladığı bu yüzün aslında kim olduğunu merak etmemesi mümkün değildi. Açıkçası aniden kampın dört kilometre gerisinde bulunan, terk edilmiş bir çiftlik evinde uyanmak, "her gün yapabileceği şeyler" listesinde görünmüyordu. Kendisiyle ilgimi anımsayabildiği tek şeyin adı olmasının verdiği karamsarlığı es geçerek Savaş tanrısının oğlu olduğu gerçeğiyle yüzleşmesi de gerekirdi bu durumda. Gözlerini kapayarak, aklına gelen ilk şeyi yaptı. Belki bu fazlasıyla delice, hatta soyut bir şeydi. Küçük bir şeyde olsa İçinde beliren umuttan faydalanmak için her şeyi yapabilecek durumda olmasıydı ona bunu yaptıran belki de. Lakin, evet. Bunu sadece Savaş Tanrısı cevaplandırabilecek durumdaydı.


Olimpos, Empire State Binası

Gecenin sessiz karanlığında duyulan tek gürültü, Xavier'ın akıl almaz derece hızlı nefes alış-verişleri ve yağmurun çiselemesi ile oluşan ritimsiz fakat son derece rahatlatıcı seslerdi. Nedenini bilmese de bunu yapmak zorunda olduğunu bilmekten çok hissediyordu, melez. Etrafındaki kişilerin veya kendisinin ne düşündüğü umurunda değildi açıkçası. Sonunda bir umut ışığının yanması, daha önce hiç görülmediği kadar heyecanlı olmasına da bir nedendi. Babasına yaklaştığı her adım, onun için bir başlangıç gibiydi, sonu belirsiz olan başlangıç. Daha doğrusu yapabildiği tek şey varsa, geçmişini düşünmekten çok, geleceğine odaklanmaktı. Bunu en iyi onun anlayacağını ummasıyla bu kararı vermişti, genç melez. Melez Kampı onun için son yerine sadece bir başlangıçtı; ona düşen görevse verilen şartlara ve durumlara uyum göstermekti. Belki de şuan üzerinde bulunduğu Olimpos'un güzelliklerini fark edemeyecek kadar düşüncelere dalmıştı. Hayalindeki dağ, yaşamdan yoksun ve gerçek dışı olan bir yerdi. Yeryüzünün kilometrelerce yükseğinde bulunan, son derece ıssız bir adaydı. Tanrıların bulunmasına rağmen, orayı sürekli iç karartıcı bir yer olarak görmüş olmasıydı, içinde var olan -her ne kadar azda olsa- tedirginlik. Lakin bunlar, Olimpos ile ilgili söylenebilecek son şeylerdi. Antik Yunanistan'a uygun olarak yapılmış, düzenlenmişti. Mimari yapısı, bugüne oranla çok değişik ve bir o kadarda canlıydı. Ağzı açık bırakan mimari yapılar son derece büyük bir görkemle, saf ay ışığında parıldıyorlardı. Daha önce Yunanistan'da bulunmamasına rağmen -öyle sanıyordu- bu yapıların ona fazla derecede tanıdık gelmesi bir başka soru işaretiydi adeta. Kalın ve bir o kadarda aşina bir ses ona seslenmeden önce, fazlasıyla rahat olduğu söylenebilirdi. "Xavier J. Swan"

Duyduklarının kendi ismi olduğunu algılayabilip, sese dönmesi için birkaç saniyenin geçmesi gerekti. Döndüğünde şaşırtıcı bir şekilde aşina bir yüzle karşılaştı, melez. Yüzünde sayısız yara olması dikkat çekecek bir özellikti kesinlikle. Gözleri siyah bir güneş gözlüğüyle gizlenmişti lakin adamın gülümsediği her halinden belli oluyordu. Güçlü yapısıyla birçok kişiyi korkutacak bir tip olmasının yanı sıra, Xavier onun gençlerin deyimiyle havalı olduğu rahatlıkla söyleyebilirdi. Yüzünü ciddi bir ifadeye sokabilmek için geçen üç saniyeden sonra cevapladı adamı, son derece sakin bir ifadeyle. "Tanrı Ares." Adamın, Xavier'ın yüzündeki çaresizliğe güleceğini sandı bir an, lakin korktuğu gibi olmadı. Onun yerine anlayış içerisinde bakıyordu Savaş Tanrısı. Tanrının cevaplamasını beklemek ona saatler gibi geliyordu, fakat içindeki sabırsızlığı tutmak için harcadığı çabayla birlikte beklemek çok daha zor gibiydi. Savaş Tanrısı, cevapladı en sonunda oğlunu. "Neden geldiğini biliyorum ve gelmekle doğru olanı yaptın. Geçmişin hakkındaki sorularının hepsini cevaplayamam lakin anlamanı sağlayabilirim." Ares'in ne dediğini anlayamamıştı fakat olanlar o kadar hızlı gelişti ki bir şey diyecek zamanı bile olmadı. Ares'in işaret parmağı, melezin alnına değdiği an, geriye doğru çekildiğini hissetti.

Gözlerini çok daha farklı bir yerde açtı; İlk dikkatini çeken şeyi ise artık New York'ta olmadığıydı. Lakin o kadar karanlıktı ki nerede olduğunu tam olarak anlayamıyordu. Biraz ilerideki iki bedeni fark edince bedeninin rahatladığını hissetti. Ares olduğunu tahmin ettiği bedenin arkası ona dönüktü, biriyle konuşuyor gibi gözükmesi daha fazla meraklandırmıştı genç melezi. Sarı saçlı bir kadındı bu. Kusursuz yüz ve bedene sahipti. Kaşları çatıktı, kızgın olmaktan çok hayal kırıklığına uğramış gibi bir hali vardı. Xavier, tekrar kendinden emin bir sesle Ares'e seslendi. "Neredeyim ben?" Lakin Savaş Tanrısı onu cevaplamadı bile. Karşısındaki kadına bakıyordu gözleri. Yutkunarak yaklaştı bu ikiliye, Xavier. Yaklaştıkça Ares'in kalın sesini duymaya başlıyordu. Lotus Kumarhanesi'ne gitmek zorunda, Margaret. Lakin artık onu koruyamam." Xavier merakla daha fazla yaklaşınca kadını tanıdığını fark etti, her ne kadar nereden tanıdığını bilmese de. Kadının görüntüsü titredi bir an lakin geri geldiğinde tekrar konuşmaya başladı. Sesi sanki uzaklardan geliyordu. "Bunu yapamazsın. Bu onu son görüşüm olur o zaman. Tanrım!" Savaş tanrısının bakışları Margaret dediği kadından ayrılmıştı. Aniden yüzü Xavier'a döndü. Fakat bir süre sonra kadına dönerek cevap verdi. "Olimpos karışmaya başladı, bunu biliyorsun. Artık Xavier'ın saklanması gerek. Zamanı gelince oradan çıkacaktır."

Gözlerini kapadığında kendi tekrar aşina bir yüze bakarken buldu. Savaş Tanrısı. Afallamıştı. Bir açıklama yapmasını isteyen gözlerle Ares'e döndü en sonunda. Lakin savaş tanrısının yüzünde bu sefer bir gülümseme vardı. Hayır, hayır. Daha çok rahatlık gibiydi. Melez, şaşkın gözlerle tanrıya bakmayı sürdürdü. En sonunda Ares, açıklama yapacak cesareti toplamıştı. Yani, Xavier öyle umuyordu. "Bu anı 1950'de geçiyor, senin doğumundan on yedi yıl sonra. Seni Lotus'a yollayarak bir süre seni saklayabileceğimi düşünmüştüm. Lakin yanıldım. Xavier, gerisini kendin öğrenmelisin. Düşündüğünden çok daha güçlüsün. Önemli olan bunları kabullenmen." Xavier, Savaş Tanrısının bir an şaka yaptığını düşündü, lakin yüzü rol yapılamayacak kadar ciddi gözüküyordu. Lotus hakkında efsaneyi bir yerden duymuş olmasıydı belki onu çok daha kötü hissettiren. Gerçeklerle yüzleşmekti asıl olan sorun. Bunlarla başa çıkabilmekti. Hafızasını daha fazla kurcalamamaya karar vererek, pes etti. Yorulmuştu; ihtiyacı olan tek şey güzel bir uykuydu belki de. Yine de anlamıyorum. Neden saklanma ihtiyacı duydum? Savaş tanrısının konuyu dağıtmak üzere olduğunu fark etti. Sanki bu soru fazlasıyla canını sıkmıştı. Büyük bir ciddiyetle cevapladı onu. Cevaplarken, başından beri parmağında olan, kurukafa desenli yüzüğü çıkartıyordu bir yandan. "Geçmişi daha fazla düşünmene gerek yok. Bundan sonra, düşündüğün gibi önemli olan senin geleceğin, evlat. Bu yüzden bunu sana veriyorum. Ne işe yaradığını ihtiyacın olduğu bir anda öğreneceksin." Böylece Savaş tanrısı, Xavier'ı içinde çok daha fazla soru işareti barındırarak terk etti. Evet, gerçekten bu daha bir başlangıçtı. İşte, kesin olan taraftı bu.




Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Başlangıç.
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Başlangıç
» Bir Başlangıç ve Bir Mezar
» Yeni Hayata Başlangıç.

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Curse of the Gods :: Dünya :: Olimpos :: Tanrılar Konseyi-
Buraya geçin: