Curse of the Gods
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Sing With Me

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Annalisa Kvamme
Cadı | Kulübe Lideri
Cadı | Kulübe Lideri
Annalisa Kvamme


Mesaj Sayısı : 299
Kayıt tarihi : 20/11/11

Curse of the Gods
Karakter Gücü:
Sing With Me Left_bar_bleue12/100Sing With Me Empty_bar_bleue  (12/100)
Uyarı Puanı:
Sing With Me Left_bar_bleue0/10Sing With Me Empty_bar_bleue  (0/10)

Sing With Me Empty
MesajKonu: Sing With Me   Sing With Me EmptyC.tesi Ocak 21, 2012 5:46 pm

Iapetus & Annalisa Kvamme

Siyah deri ile kaplanmış koltukta rahatsız olmuşcasına homurdandı. Para üstünü beklerken kendini bu kalabalık şehrin sokaklarına atmak istiyordu. Hayatında ilk defa ciddi bir şekilde alış verişe çıkmıştı ve nereye gideceğini, ya da nasıl bir şey alacağını bilmiyordu. Kendisine doğru uzanmış olan elden parasını aldıktan sonra taksiden indi. Bir anda kendisini bir havuç gibi hissetmişti. Etrafında sayısız tavşan vardı da onu yiyeceklerdi sanki. Kalp atışları hızlanırken aniden yükselen adrenalinden dolayı elleri uyuşmuştu. Etrafına baktığı endişeli bakışların ardından başını hafifçe öne eğerek sola doğru döndü. Yaklaşık on saniye önce arkasından ayrılan taksi gözden kaybolurken kendisi de gözüne ilk takılan mağazaya gitmek için adımlarını hızlandırdı. Ne almalıydı? Kot. Ya da pantolon. Siyah renk olmalıydı elbette. Mağazanın camdan kapısına doğru ilerlerken gökyüzü güneşin hakimiyeti altında boyun eğiyordu. İçeriye doğru attığı ilk adımda hemen dibinde biten görevlinin sevimli ancak içinde yorgunluğun belirtileri olan ses tonunu işitti. Ne aradığını sormuştu. Dudaklarından dökülen kelimelerin farkında bile değildi; gözü etraftaki kıyafetleri inceliyordu. "Bilemiyorum. Yani bende ne alacağımı bilmiyorum. Öncelikle siyah bir pantolon ile başlasak iyi olur sanırım. Elinizde vardır umarım? Ayrıca şuradaki tişört ne kadar?" Arka arkaya sıraladığı cümlelerin arkasından kızı izlemeye başladı. Bir metre altmış beş santimetre vardı, yoktu. Boyası akmış kızıl renk, kısa saçları dağınık bir şekilde sağdan ve soldan olmak üzere toplanmıştı. Üzerinde bulunan siyah, dar tişörtün altında küçük göğüsleri ve son zamanlarda fazla yemek yediğini gösteren ayva göbeği kendisini belli ediyordu. Dar kotu bacaklarını tam anlamıyla sarmıştı ve ayaklarında onu yormayacak, rahat gibi görünen ayakkabıları eskimişti. "Burada istediğiniz türde pantolonlar var. Kaç beden giydiğinizi biliyor musunuz?" Afalladı. Ne demeliydi? Pantolon bedenleri nasıl oluyordu ki? Bir elbisenin ya da eteğin bedenini biliyordu; ancak pantolon konusunda sıfırdı. "Otuz iki sanıyorum. Biliyorsunuz her mağazaya göre değişiyor. Siz otuz iki verin." Hızlı ve tedirgin konuştuğu dakikalar geçmek bilmiyordu. Alışverişin ilk dakikaları çoktan sıkıcı geçmeye başlamıştı bile. Art arda sorulan soruların ardından eline aldığı iki tane pantolonla birlikte tişörtlerin olduğu kısma yöneldi. Gözüne ilk çarpan şey şarap kırmızısı, düz, kolsuz bir badi olmuştu. Bir small bir de medium bedenlerini alıp kabinlere doğru yöneldi. Bir metrekareden küçük olan kabinin içinde girince bir an için bunalmıştı. Yarım kapının üstünden sızan ışık ve bunaltıcı hava terlemesine sebep oluyordu. Titreyen ellerine aldırmadan korsesinin iplerini çözmeye başlamıştı bile.

Kabin kapısını açıp dışarıya çıktığı anda yüzüne vuran havayla birlikte rahatlamıştı. Kabinin önünde bekleyen kıza baktığında yüzüne utangaç bir gülümseme yerleştirmişti. Küçük adımlarla aynaya doğru ilerlemeye başladı. Kapalı olan gözlerini aynanın karşısına geçtiğini düşündüğü zaman açtı. Hafif elektriklenmiş saçları omuzlarından aşağıya dökülüyordu. Düşük bel pantolonun hemen üstünde biten şarap kırmızısı badisi bütün hatlarını sarmıştı. Ayağındaki siyah topuklu ayakkabılar boyunu iyice uzun gösteriyordu. İnce bacakları o kadar kusursuzdu ki porselen bebekler bile kıskanabilirdi. Yanına gelen kısa boylu kızın gülümsemesiyle karşılaşınca kendisini gülümsemekten alıkoyamadı.
"Tam üzerinize dikilmiş gibi oldu. Ayrıca biraz önceki elbisenizde hatlarınızın bu kadar keskin ve güzel olduğunu fark edememiştim. Dar kıyafetler size çok yakışıyor bana kalırsa.
"Gerçekten mi? İşin aslı bende bu kadar güzel bir fiziğe sahip olduğumu bilmiyordum. Sanırım başka kıyafetlere bakabiliriz. Ayrıca otuz-otuz iki pantolon bedeni oldu.
Kızın şaşkın bakışları karşısında gülümserken arkasını dönüp tekrar kıyafetlerin olduğu bölüme daldı. Uzun yıllar korse giymenin faydalarını yaşıyordu şu an. Gerçi yemek yemeyi unuttuğu için formunu çok rahat koruyabiliyordu. Tek yaptığı şey sıvı tüketmekti. Farklı model siyah pantolonlara dadanmıştı. Deli dana gibi geziyordu etrafta. Alışverişin bu kadar eğlenceli bir şey olduğunu bilse yıllar öncesinden gelirdi. Altı dakikada bir kabine giriyor, çıkıyor, aynaya bakıyor, kıyafet bölümüne gidiyor, sonra tekrar kabine giriyordu. Enerjisini tüketmeye başladığını fark ettiği anda çıkmaya karar verdi. Kasaya doğru ilerlerken yeni ayakkabılar alması gerektiğini de düşünmeden edemiyordu. İster istemez sıraya girmişti. Etrafında hiç farklı güç hissetmiyordu. Mağazadaki herkes insandı belli ki. On iki dakikalık beklemenin ardından sıra kendisine geldiğinde gülümseyerek kollarını dolduran kıyafetleri bıraktı kasiyere. Altı tane siyah pantolon, iki tane de şarap rengi pantolon almıştı. Farklı renklerde on üç tane badi, üç tane gömlek, iki hırka ve bir deri ceket almıştı. Etraftaki insanların garip bakışlarına maruz kaldığında hepsine gülümseyerek yanıt vermeye başlamıştı. Tutan ücrete aldırmadan parasını ödeyip tekrar kabinlere yöneldi. Düşük bel, siyah pantolonunu, üstüne göğüs dekolteli, dapdar beyaz bir badi giydi. Son olarak aldığı deri ceketini üstüne geçirdi. Tam bedenine oturan ceketin yakalarını düzelterek dışarıya çıktı. Etrafındakilere bakmadan, asil ve büyük adımlarla yürümeye başladı. Fazlasıyla kendisinden emin görünüyordu.
    ...

Yorgunluktan öldüğünü fark etmesi tamı tamına bir buçuk saatini almıştı. Oradan oraya koşuşturmuş, gözüne kestirdiği ne varsa almıştı ve şimdi elinde poşetlerle yürümek zorundaydı. Tanrıya dua ediyordu; çünkü son girdiği mağazada kocaman karton torbalardan bulabilmişti. Elindeki poşetleri üç torbaya koyup dışarı çıkmıştı. Şimdi ise açlıktan ölüyordu. Girdiği ayakkabıcıda bayılarak aldığı ayakkabının topuğunun dikliğini yeni fark ediyordu. Bot tipi ayakkabının üzerindeki işlemeler ve üstünün süet olması fazlasıyla hoşuna gitmişti. Siyah ağırlıklı yaptığı makyajını tamamlayan koyuya çalan kırmızı rujuyla Londra sokaklarını aşındırıyordu. Nerede yemek yiyeceğini düşünürken aklına gelen seçenekle birlikte gülümsedi. Ağır adımlarla şöhretle donatılmış şehrin sokaklarında yürüyordu. Londra'nın merkezinde ün yapmış restoranların birisinden içeriye girmeye hazırlandı. Cam, etrafı tahta oymalarla işlenmiş kapıyı içeriye doğru iterek açtı. Kapının hemen ağzında bulunan iki basamaktan aşağıya indikten sonra kendisine doğru yaklaşan sarışın çocuğun gözleriyle buluşturdu gözlerini. Yüzüne yerleştirdiği gülümsemenin ardından 'hoş geldiniz' lafına karşılık olarak tekrar gülümseyerek cevap vermişti. Altındaki kumaş pantolonu, hafif dışına taşmış beyaz gömleği ve üzerine giydiği arkası saten, ön tarafı kumaş yelek biraz bol geliyor gibiydi. Eliyle buyur ettiği masaya doğru yürümeye başladı. Etrafındaki insanlara çaktırmadan göz gezdiriyordu. Hepsi takım elbiseli adamlar, uzun, şaşalı tuvaletlerle gelmiş kadınlardı. Restoranın içinde yalnızca Annalisa deri ceketi, siyah pantolonu ve topuklu ayakkabılarıyla salaş bir tiple dolaşıyordu. Ortalarda bir masaya yerleştikten sonra masanın kenarında bulunan mumu yakan garsona teşekkür etti. Yuvarlak masaların etrafına yerleştirilmiş bej rengindeki sandalyelerin üzerine dökülen şarap kırmızı örtüler, krem renkli duvarlarla harika bir uyum içerisindeydi. Tavana asılmış olan iki avize mekânı loş bir ışıkla aydınlatıyordu. Canlı müzik için konulan stand boştu ancak insanın içini yumuşatan klasik müzik hafif bir edayla dolaşıyordu insanların arasında. İki üç dakika kadar beklemeden sonra yanına gelen başka bir garson birini bekleyip beklemediğini sorduğunda hafif bir burukluk hissetti. Hiç yakın arkadaşı yoktu ki birisini beklesin... Cevabı olumsuz olmuştu. Açılan servis tabağının üstüne konulan menüyü açarken dudaklarından dökülen büyülü sözler zihnini kurcalıyordu. Dudaklarından dökülen büyülü sözcükleri bitirdiğinde garsonu çağırarak siparişini iletti. Menünün en leziz yemeğini ve en güzel şarabını istemişti. Aksanlı konuştuğu için bir kaç kelimeyi tekrar telaffuz etmek zorunda kalmıştı. Hayatına eklenen bir yılın daha ağırlığı oluşmuştu ruhunda. Neden bir ölüyü dirilttiği hakkında en ufak bir fikri yoktu. Yalnızca şunu biliyordu; dirilttiği her kimse, şu an Annalisa'yı korumakla görevlendirilmişti ve bu kızın emirlerine itaat etmek zorundaydı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Sing With Me
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Curse of the Gods :: Dünya :: Londra-
Buraya geçin: