Curse of the Gods
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Umutsuzun Çığlığı

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Svetya Markov

Svetya Markov


Mesaj Sayısı : 188
Kayıt tarihi : 07/11/11

Curse of the Gods
Karakter Gücü:
Umutsuzun Çığlığı Left_bar_bleue4/100Umutsuzun Çığlığı Empty_bar_bleue  (4/100)
Uyarı Puanı:
Umutsuzun Çığlığı Left_bar_bleue0/10Umutsuzun Çığlığı Empty_bar_bleue  (0/10)

Umutsuzun Çığlığı Empty
MesajKonu: Umutsuzun Çığlığı   Umutsuzun Çığlığı EmptySalı Kas. 29, 2011 4:18 pm

    1- Tanrı/Tanrıça ebeveyninle ilk karşılaşmanızın rpsini yaz.
    Mekan: Olimpos Konseyi
    Katılacaklar: Sadece sen.
    (Ebeveynin olan Tanrı/Tanrıça sitede varsa, kendisinden sana katılmasını isteyebilir, birlikte rp yapabilirsiniz.)



Sahip olamayacaklarını istiyorsun, bu senin sonun olmalı.


    İçindeki nefret öylesine büyüktü ki, öfkenin ateşiyle çakmak çakmak olmuş gözleri çok uzaktan bile ayırt edilebilir duruma gelmişti. Ayakkabılarının birkaç santim ötesinde duran taşa tekme attı ve yamaçtan aşağıya yuvarlanarak gölün serin sularına düşmesini izledi. Su ile taşın temasından ortaya çıkan sesi duyduğunda gülümsedi hafifçe, bu kampa geldiğinden beri en ufak seste, en ufak olayda eskiyi hatırlıyordu. Her şeyi özlüyordu, geleli belki de bir hafta olmuştu yine de her şeyden fazla değer verdiği abisini fazlasıyla özlemişti. Şimdi ise duyduğu o ses kendisini çocukluğunda hissetmesine neden olmuştu. Renkli gözlerini kırpıştırarak dolmuş gözlerini kontrolü altına aldığında aralarında yalnızca metreler olan gölgeleri gördü. Karanlık siluetler renklere ve şekillere büründüğünde dört yaşındaki sarı saçlı küçük kızı ve onu kucaklayan kumral çocuğu fark etti. Oğlanın okyanus mavisi gözleri kararmaya yüz tutmuş günün ortasında parıldadığında o keskin bakışların kalbini delip geçtiğini hissetti Svet. Küçük kız kahkahalar atarak kumral çocukla birlikte göle doğru ilerlerken engel olamadığı sıcak gözyaşları çenesine doğru süzülüverdi. Dili kırmızı dudaklarının üzerinde gezindiğinde tuzlu tadın farkına vararak titreyen ince parmaklarıyla yüzünü çevreleyen ıslaklığı sildi. Farkındalığın acısı omuzlarına çöktüğünde küçük Svetya abisinin kollarından kaçabilmişti. İki çocuk da şen kahkahalarıyla ortalıkta koşuştururken genç kız onları izliyordu. Şekiller ve renkler yeniden karanlık gölgelere dönüştüğünde bu sefer gölün hemen yanında uzanmış kendisini gördü. O zamanları çok iyi hatırlıyordu. Abisi ile halasının evinde kaldığı yıllardı, neredeyse her gece evden kaçar büyük göle giderlerdi. Bazen yüzerler bazen ise Svetya gölün kenarında uzanırken abisi topladığı çakıl taşlarını gölün hafifçe dalgalanan suları üzerinde sektirirdi ve şimdi o anlardan birisini görüyor, yaşıyor ve acısını çekiyordu.

    Genç kız yattığı yerden hafifçe doğrularak gözlerini gecenin en karanlık noktalarına doğru dikti. Babaları henüz iki ay önce kendisinden daha genç ve oldukça güzel bir kadın ile evlenmişti. Ancak babalarının gözü öylesine kör olmuştu ki, kadın Svetya'yı ve abisini evde istemeyince bunu hemen kabul etmişti. Şimdi ise halalarının evinde kalıyorlardı, Marcus gözlerini umutsuz bir biçimde geceye dikmiş olan kardeşinin acısını hissettiğinde elindeki taşların hepsini gölün sularına fırlatarak hızla adımlarla ona doğru yönelmişti. Genç adamın güçlü parmakları Svet'in omuzlarını kavradığında başını hafifçe kaldırarak gözlerini abisine dikti. İki kardeş o an sözcüklerin yetersiz kalacağı duygular içerisindeydi, yaşadıkları bu sevimli ikiliyi birbirlerine daha da kenetlemiş olmasına karşın acıları büyüktü. Özellikle Svet bu durumdan oldukça etkilenmişti, bu durumda Marcus'a düşen ise onun ızdırabını dindirmek ve her hareketinde kardeşine destek olmaktı. Derin bir iç çekerek tüm direnci kırılmış olan kıza baktı. Kollarıyla kendisine oranla küçücük kalan bedenini sıkıca kavrayarak kendisine çekti ve yıllardır hiç değişmeyen tatlı kokusunu içine çekti. Derin nefes alışverişleri hıçkırıklara dönüşürken, ıslak gözyaşları genç adamın kazağının yakasını ıslatıyordu. Kız kardeşinin her gözyaşı kalbini paramparça ediyor ve gözlerinin dolmasına engel olamıyordu. Hafif dokunuşlarla altın sarısı saçları okşarken kendinden emin bir sesle konuşmaya çabalıyordu. ''Merak etme Svy, bunun da üstesinden geleceğiz. Ne olursa olsun, her zaman senin yanındayım ve şunu unutma ki seni asla bırakmam.'' Ne kadar gerçek olduğunun bir önemi yoktu, Svetya ona inanmıştı.

    Düşünmekten alıkoyamıyordu kendini, hani neredeydi şimdi Marcus? Söylediği onca şey, hepsi mi yalandı? Kalbindeki boşluk fazla büyüktü ve yaralarıysa fazla derin... Anılara öylesine dalmıştı ki, ağaçların arkasında beliren silueti fark etmemişti bile. O an için rüzgarın kendisine savurduğu tatlı kokunun, çimenlere sürtünen kumaşın çıkardığı sesin bir önemi yoktu kendisi için. Ne kadar gizlemeye çalışsa da kendisini daha çok belli eden gözyaşlarına karşı koymayı bıraktığı sırada omzuna dokunan soğuk ve ince parmakların etkisiyle titredi. Ani bir hareketle durduğu yerin birkaç adım ötesine kaydı. Arkasını döndüğünde ise kendisini izlemekte olan kadının sureti ile karşı karşıya kaldı. Her ne kadar onunla ilk kez karşılaşıyor olsa da biyolojik annesi olduğunun farkındaydı, damarlarında akan kan nedeniyle hissediyordu bunu. '' Gerçek abin olmadığı halde onu neden bu kadar önemsediğini anlamış değilim.'' Bu sözler birer ok gibi saplandı kalbinin tam ortasına, kısa bir süre nefessiz kaldıktan sonra başını hızla sallayarak inkar etti bu yargının gerçekliğini. '' O benim abim, kim ne derse desin de öyle kalacak. Annelerimiz aynı olmamamasının bir önemi yok, babalarımız aynı olmasaydı bile Marcus benim abim olmaya devam edecekti.'' Genç kadının gözlerinde parıldayan bilgece bakışları gülümsemesine de yansıdı. Kızının sesinden yayılan güç onu memnun etmişti. '' Ayrıca, sen ne kadar benim annem değilsen o da benim o kadar abim.'' Tanrıça'nın kalemle çizilmiş gibi duran kaşları hızla çatıldı ve ince parmakları Svet'in yüzünü kapladı. Keskin bir ses tonuyla iradesini kanıtlamak ister gibi konuştu Nike. '' Sözlerine dikkat et, çocuk.'' Ardından sanki ateşe dokunuyormuş gibi bir anda bütün temaslarını ortadan kaldırdı. Sonrasında sakin bir biçimde konuşmasına devam etti. '' Senin ne düşündüğün sana göre önemli olabilir ancak sanıyorum ki Marcus için bir önemi yok.'' Sözcükler Svetya için anlamlanmaya başladığında nefessiz kaldığını hissetti, sanki tüm bitkiler gözünde büyüyor ve üstüne üstüne geliyordu. Bacakları kendisini taşıyamayacak gibi olduğunda çimenlerin üzerine yığılıverdi ve gerçekliğin tüm çıplaklığı karanlık bir kabus gibi zihnine çöküverdi. Kırılmışlığın baskısı öylesine fazlaydı ki o an orada kimsenin susturamayacağı çığlıklar atmak istedi. Aslında atıyordu da, yalnızca kimsenin duyamayacağı ve acı dolu çığlıklardı bunlar. Nike hızlı adımlarla kızının yanına doğru ilerledi ve uzun boynunu hafifçe öne doğru eğdi. '' Bunları biraz düşün ve artık kendini üzmeyi bırak, küçüğüm.'' Sıcak dudakları ile Svetya'nın alnına bir öpücük bıraktı ve ortadan kayboldu.

    Onun gidişinde yalnızlığının dipsiz kuyularına doğru düşüşe geçti Svet. Artık yapayalnız bir kızdı, geçmiş yaşantısında kendisini bekleyen kimse yoktu. Tanrılar Konseyinde, annesinin kendisine mahremiyet bahşettiği gölün kenarında olmasının bir önemi yoktu. Mutluluk çok uzaktaydı ve artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Umutsuzun Çığlığı
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Curse of the Gods :: Dünya :: Olimpos :: Tanrılar Konseyi-
Buraya geçin: