Curse of the Gods
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Zamana Bırakmak

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Helena Sibly Inez
Nyks'in Kızı | Kulübe Lideri
Nyks'in Kızı | Kulübe Lideri
Helena Sibly Inez


Mesaj Sayısı : 508
Yaş : 30
Kayıt tarihi : 20/11/11

Curse of the Gods
Karakter Gücü:
Zamana Bırakmak Left_bar_bleue4/100Zamana Bırakmak Empty_bar_bleue  (4/100)
Uyarı Puanı:
Zamana Bırakmak Left_bar_bleue0/10Zamana Bırakmak Empty_bar_bleue  (0/10)

Zamana Bırakmak Empty
MesajKonu: Zamana Bırakmak   Zamana Bırakmak EmptyÇarş. Kas. 23, 2011 7:30 pm

Rüzgarın ritmik sesi gecenin içinde duyulan en belirgin sesti. Ay gökyüzünde tam bir yuvarlak şeklinde diğer gecelere göre daha fazla parlıyordu, etrafındaki yıldızlar gökyüzünde sanki bir şölen varmışçasına ışıldıyorlardı. Rüzgarın hareketlendirdiği ağaç dalları ve yapraklar birbirlerine değerek rüzgarın baskın sesine arkada tatlı bir fon oluşturuyorlardı. Aynı zamanda rüzgar genç melezin saçlarını dalgalandırıyor ve tenini okşuyordu. Bu soğuk temas melezin ürpermesine neden oluyordu. Kafası sorularla dolu olmasına karşın kendinden emin adımlar atıyordu. Daha düne kadar bir yaratıcı kavramına bile inanmayan kızın birdenbire kendini böyle bir olayın içinde bulması son derece komik bir olaydı. Demek Inez’in annesi bir tanrıçaydı. Dudakları iki yana doğru hafifçe kıvrılarak bir tebessüm oluşturdu, annesinin onu bir başına bırakarak gitmesini anlayabilirdi şimdi peki ya babası? Neden çocuğuna sahip çıkmamıştı? Belki de bir kızı olduğundan haberi bile yoktu zavallının, belki de bütün suç o tanrıça olan annesindeydi. Elindeki gücü nasıl kullanması gerektiğini öğrenememişti belli ki. Gülümsemesi silindi ve yüzü ifadesiz bir hal aldı. Kimden nefret etmesi lazımdı? Annesinden, babasından ya da ikisinden?

Etrafındaki kendi gibi olanları düşününce tanrılar ve tanrıçalar bu durumda daha sorumsuz görünüyorlardı aslında. Bu kadar annesiz veya babasız çocuğun geleceğini düşünmüşler miydi? Onları topladıkları bu kampa bakılacak olursa düşünmüşlerdi fakat kocaman bir boşluk vardır burada. Yalnız geçen onca yılları ne olacak bu çocukların? Omuzlarını dikleştirdi ve derin bir nefes aldı. Bu soruların cevapları kendi kafasında değildi. Ne kadar tekrarlarsa tekrarlasın kendisi cevap veremezdi buna.

Rüzgar yavaş yavaş sahneden çekildi ve yağmur damlaları yeryüzüne düşmeye başladı. Inez başını gökyüzünü doğru kaldırdı, su damlaları yüzüne düşerken kollarını açıp gülümsedi. Ay, yıldızlar, yağmur. ‘Bu gece benim gecem.’ diye geçirdi aklından. Yağmurun hızlanmasını, kıyafetlerinin, saçlarının sırılsıklam olmasını aldırmadan bir süre yağmurun altında durdu. Bu hem güç toplaması için zaman hem de aslında annesiyle yüzleşmek isteyip istemediğini düşünmesi için ekstra bir zamandı onun için. Saçlarını özensizce ensesinde topladı, çamur olmuş paçalarını katladı ve “Hazırım anne.” diye mırıldandı. Gerçekten hazırdı fakat ya şimdi olacaktı ya da bir daha buna asla cesaret edemeyecekti Inez.

Daha önce Olimpos’un nasıl bir yer olduğunu hiç hayal etmemişti melez. Hakkında fazla bir şey de bilmiyordu aslında, gözleri merakla etrafı süzerken saçları kurumuş ve üstündeki çamurlar yok olmuştu. Şimdi durumu, yağmur altında üstü başı mahvolmadan önceki halinden bile iyiydi. Etrafın güzelliği büyülenmesine sebep olmuştu. Etrafındaki ağaçlar, çiçekler sanki her canlı Inez’in etrafında görünmez bir sakinlik kalkanı oluşturmuş gibi huzurlu doluyordu kız, toprak canlı etraf yemyeşildi, kokuları ise tarif edilebilecek gibi değildi. Durdu ve kokuyu içine çekti, gözlerini kapattı. Gördüğü ilk şey, yetimhanesinin o yasaklı arka bahçesiydi, dudaklarından istemsiz döküldü kelimeler. “ Her yaşananın bir sebebi vardı. O bahçe burasıydı.” Gerçekten burada şu anda hissettiği huzur, ne zaman o bahçeye girip otursa hissettiği huzurdu. O bahçeye annesinin eli değmişti. Annesinin koruması her zaman Inez’in üzerindeydi, onu Inez’in sandığı gibi asla yalnız bırakmamıştı.

“Helena Sibly. Bu yolu daha ne kadar uzatmaya çalışacaktın?” adını söyleyen sesi duyunca irkilerek gözlerini açtı, karşısında annesi duruyordu. Nyks, gecenin tanrıçası, tahmin ettiği gibi değildi ama onun beklentileri insan formunda yani bu kadar insan formunda biriyle karşılaşmak değildi. Yine de anlamadığı bir nedenden ötürü ona bakakalmıştı, gördüğü en güzel şeydi Inez’e göre. “ Sadece etrafı inceliyordum.” “ Buna zamanın olsaydı ben söylerdim, buna zamanın daha sonra olacak. Şimdi istediğim beni dikkatli dinlemen.” Inez şaşkınlığını hala üzerinden atamamıştı, mavi gözleri kocaman olmuş bir şekilde annesine bakıyordu. Tanrıça bir anne. “Senin değişimini izledim kızım, beni şaşırtan bir o kadar da gururlandıran bir değişim oldu bu.” Ellerini dudaklarına götürdü tanrıça Nyks hafif aralanmış dudaklarında gezdirdi parmaklarını “ Dudakların, onlar korkusuzlar, hiçbir şeyi yüksek sesle söylemekten çekinmiyorlar, bize yakışan da bu. Korkmamak. İnsan kanı taşıyorsun, korkmak doğanız. Fakat insan kanın mı yoksa tanrıça kanın mı sende daha baskın bunu sen bulacaksın. Korkmayacaksın. Çocuklarım benim gurur kaynağım olmayacaklar belki ama çocuklarım benim iyi savaşçılarım olacaklar, anladın mı beni?” Inez başını salladı, anlamıştı. Beklediği gibi baskın karakterli bir tanrıçaydı çocuklarından da aynı davranışı bekliyordu. Fakat Inez bu konuda kendine tam anlamıyla güvenmiyordu. Bu yeni yaşam, kendilerine yüklenen sorumluluk, hepsi korkutucu geliyordu. Korkutucu, Inez’in damarlarında akan insan kanı daha baskındı, korkuyordu. İçine girdiği bu yeni hayat gözünü korkutmuştu. O bir tanrıçanın kanını hakkıyla taşımayacaktı. “ Korkma kızım. Yapabileceklerini görünce korkmayacaksın, sen sadece pes etme ve çalış.” Tanrıçanın söyledikleri kızın kafasında yankılıyordu, yapabileceklerini görmek. Belki de bunu bir an evvel görmesi gerekiyordu. Tanrıçanın ona olan güveni, korkusunu biraz azaltmıştı. Şimdi konuşabilir ve sorularını, babasının da neden onu bırak gittiğini sorabilirdi.

“ Tanrıça Nyks, sen bıraktın gittin, bunu anlayabiliyorum. Peki ya babam, o bir insandı o neden beni bıraktı?” Tanrıçanın gözleri Inez’in üzerinden uzaklaştı, boşluğa sabitlendi ve öylece durdu. Inez bir paniğe kapıldı, yanlış bir şey mi söylemişti de tanrıçanın tepkisi böyle olmuştu. “ Inez, üzgünüm senin baban sen daha yaşını doldurmadan öldü. O zamandan beri seni gözetim altında tutuyorum, yine de kötü bir hayat yaşamadın kızım, sadece çok fazla yalnız kaldın.”

Duyduğu sözler karşısında bir şey diyemedi. Senelerdir nefret ettiği annesi karşısında duruyor, babasının ise öldüğünü öğrenmişti, bu Inez için fazlaydı. Başını salladı sadece. “ Peki ya bu hayatı istemiyorsam?” Tanrıça buna cevap vermedi sadece gülümsedi, gülümsemesinin altında neler yatıyordu kim bilir? Inez ise bu hayatı istemediğine neredeyse emindi, kamp, başka tanrıların/tanrıçaların çocukları, kardeşleri, garip dersler… O da gülümsedi ve derin bir nefes aldı, her şeyi zaman gösterecekti. Son bir soru sordu ve ikisinin ortasında havada asılı kaldı bu soru. "Onu sevmiş miydin?"
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Zamana Bırakmak
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Curse of the Gods :: Dünya :: Olimpos :: Tanrılar Konseyi-
Buraya geçin: