Curse of the Gods
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 video games.

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Hera
Cesaret ve Güç Tanrıçası
Cesaret ve Güç Tanrıçası
Hera


Mesaj Sayısı : 53
Kayıt tarihi : 05/11/11

Curse of the Gods
Karakter Gücü:
video games.  Left_bar_bleue0/100video games.  Empty_bar_bleue  (0/100)
Uyarı Puanı:
video games.  Left_bar_bleue0/10video games.  Empty_bar_bleue  (0/10)

video games.  Empty
MesajKonu: video games.    video games.  EmptyPaz Kas. 13, 2011 12:10 pm


    Bir yağmur damlası neredeyse duyulamayacak sesler çıkartarak, tüm kuvvetiyle vurdu buzlu cama. Kadının ağlamaktan kızarmış ve ağrıyla sızlayan gözlerinden bir damla yaş süzüldü. Tuzlu gözyaşı yağmur damlasına katılarak hızla akmaya başladı. Her saniye şiddetini artarak camı döven yağmur damlalarına kadının yanaklarında kirli izler bırakan gözyaşları eklendi. Kadını soğuk esen ayazdan bir nebze olsun koruyan cam kayboldu birdenbire. Yağmur damlaları gözyaşları oldu, gözyaşları yağmur damlaları…


Narin, cılız ve güçsüz düşmüş bedeni dayanamıyordu yüzünü, canını acıtmak istermişçesine döven öfkeli rüzgara. Sarı saçları engellenemez şekilde yüzünün etrafında uçuşurken göz kapaklarını örttü yavaşça. Kulaklarına rüzgarın tiz çığlıkları doldu ilk önce. Onu yağmur damlalarının öfkeli yakarışları takip etti. Sesler gürültü halini aldı yavaş yavaş… Yükseldi, yükseldi, yükseldi ve ardından cızırtılı sesler çıkartan bir radyonun aniden kapatılması gibi son buldu. Kadını rahatsız ama bir o kadarda memnun eden huzur en anaç tavrını takınarak kucağına aldı yorgun bedeni. Birkaç saniye sonra yerde olacağını tahmin eden kadın örtülü göz kapaklarını daha sıkı bastırdı birbirine. Ayağının altındaki zemin sarsılıp bedeni boşluğa doğru kaydı. Düştü, düştü, düştü… Nihayet son bulan hiçlikle beraber bedeninin zeminle buluşmasının kendisine hiçbir acı tattırmamasına afalladı. Aldığı nefesle genizi yanarken ürkekçe araladı göz kapaklarını. Renkli gözleri akmaya hazır gözyaşlarından dolayı bulanıklaşan görüşüyle, korkuyla incelemeye başladı etrafını. Beyaz. Görebildiği tek şey sonsuzlukla nitelendirilmiş beyazdı. Uzun kirpiklerini birkaç kez daha kırpıştırdı. Beyaz yavaş yavaş bulanık ama bir o kadarda keskin, şekillerle doluyordu. Saniyeler, sadece saniyeler sonra tüm şekiller anlam kazandı. Boş, karanlık bir sokağı ne doldurabilirse, her türlü ayrıntı bir yapbozun tamamlanması gibi, yerine oturdu. Tanrıça Hera? Sokağın ortasında amaçsızca dikilen kadın kesinlikle o değildi. Güç? Zerresini hissetmiyordu içinde. İhtişamlı tanrıçadan geriye kalan sadece cesaretti. Hem de bir ahmağın sahip olabileceği kadar çok ve bilinçsiz. Göz yaşlarına eşlik eden yağmur her saniye daha çok hızlanıyor tehlikeli, zehirli geceden kurtarmak istiyordu sanki Atinayı. Bu soğuk havada üzerinde beyaz, yağmur sayesinden vücut hatlarını tamamen saran bez parçasına benzer elbiseden başka hiçbir şey olmayan kadın ürkek bir adım attı. Bir adım daha, bir adım daha ve bir adım daha. Rüzgarla girdiği hırçın kavgada inatla hiçbir galip bulunamazken adımlarını sürdürüyor, tenha sokaktan nihayet çıkıyordu. Köşeyi döndüğünde kendisine garip, büyüyen gözlerle bakan orta yaşların sonunda görünen adamı yakaladı bakışları.

Hiç kimse O’na, Zeus’a benzeyemezdi, bunu en iyi bilen kişi kendisiydi, evet. Buna rağmen adam Zeus’u anımsatmıştı, birkaç dakika içerisinde tanrıçalığından zerre kalmayan kadına. Herkesin ona ait olmasını isteyen fakat hiçbir zaman hiç kimseye ait olmaya yanaşmayan Zeus’u! Boğazından yükselen acı ve öfke dolu boğuk hıçkırıkla gökyüzünde belirsiz bir parıltı fark etti. Gökyüzündeki parlak bir yarığa benzeyen görüntüyü kendi hıçkırıklarını bastıran kalın bir ses takip etti. Adam az önce çakan şimşekle ürkerek, yoluna devam ederken arkasından baktı, ta ki gözden kaybolana kadar. Ardından başını gökyüzüne çevirdi. Yağmur damlaları keskin bir jiletmişçesine tenine düşüyor, derin yarıklar bırakarak temizliyordu, göz yaşları ile kirlenen yanaklarını. O’nun şu anda kendisini izlediğinden neredeyse emindi. İçindeki melankoliyi arttıran yağmur, yüzünü tokatlayan rüzgar, acısını körükleyen şimşek de O’nun işiydi. Acısını ve duyduğu öfkeyi arttırmaya çalışıyordu. Kadının kendi şizofrenik düşüncelerinde boğulmasını oturduğu yerden geniş bir gülümsemeyle izliyordu, bundan da emindi ki yanında başka kadınlar vardı; insan, tanrıça, peri, Zeus için hiçbir şey fark etmiyordu. Göklerin efendisi sadece ama sadece kendi anlık zevklerini düşünürdü, duyduğu üstünlükle becereceği kusursuz bedenleri! Dudaklarından dökülen son sesli hıçkırıkla başını eğdi. Sessizce bilinçsiz adımlarını sürdürmeye devam edecekken sokağın girişinde sanki aniden beliren, şaşkınca kendisine bakan kadın dikkatini çekti. Yüzünü çevreleyen ıslak, kahverengi saçları inceledi. Keskin yüz hatlarını tamamlayan derin bakışlarını. Kendisinin kadınlara örnek olması gerekiyordu. Güçlü olması. Hiçbir zorluk karşısında yılmaması. O ise içindeki kıskançlık ile ele geçirilmiş öfkeyle akan göz yaşlarını hakim olamıyordu. Elbisesinin açıkta bıraktığı çıplak omuzlarını silkti anlamsızca. Bu gece Tanrıça Hera değildi, istediği kadar yas tutabilir, istediği kadar hıçkırabilirdi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Katarzyna Dolinska
Köken Cadı
Köken Cadı
Katarzyna Dolinska


Mesaj Sayısı : 56
Kayıt tarihi : 09/11/11

Curse of the Gods
Karakter Gücü:
video games.  Left_bar_bleue0/100video games.  Empty_bar_bleue  (0/100)
Uyarı Puanı:
video games.  Left_bar_bleue0/10video games.  Empty_bar_bleue  (0/10)

video games.  Empty
MesajKonu: Geri: video games.    video games.  EmptyPaz Kas. 13, 2011 1:28 pm

bury all your secrets in my skin
“Beni umut ediyordun. Anne kucağı kadar sıcak, nefret kadar içten, şehvet kadar gerçek bir umuttu bu. Kendimi sana âşık olduğuma inandırmak üç dakikamı aldı, fazlasını değil. Seni küçümsediğimden mi? Kudretini göz ardı etmek çok mu mümkündü sahi? Fakat asla korkmadım senden. Senden korkanlarla işin olmazdı, bilirdim. İşin oldum, gücün oldum. Yollarına acımasızca koydum çakıl taşlarını, tökezlemedin bile. Bir gün mezarlıkta bekçiydin, ayakların çıplaktı, ertesi günse tüm çehren kirle kaplıydı. Ne yaptığını, neden yaptığını bilmiyordum. Diş sızısı kadar karşı konulmazdın ve ben, kışa küsmüş; fakat lapa lapa yağan karın ortasında kalmış bir çiçek kadar savunmasızdım. Dedim ya, bazı şeyler hiç değişmiyordu. Alt dudağındaki acımasız kesik, kana buladığın sigaralar, saçlarımı taradığım fırça… Saatler, günler, aylar, belki de yıllar geçti. Tek eksiğin kokun, bulandığın günahlar, etrafında dönüp duran entrikalar, her hatan, almış götürmüş kokunu. Pas kokuyorsun artık. Artık bitti rüzgârgülü, üzgünüm, artık bitti.”

Yağmurun bereketini esirgemediği boğuk günde anlatılmaya çalışılanları düşündü. Evrenin tekdüzeliğinin yanında yediği silleler, göz ardı edilmeler ve niceleri… Umursamıyordu umursamamasına; lakin biliyordu: Bir gün bu zindandan dışarı atacaktı kendini ve dönmeyecekti bir daha, ne pahasına olursa olsun dönmeyecekti. Beyaz tenini etkisi altına alan lekeleri temizlemeye uğraşırken ağzındaki sigarayı yere düşürdü. Sigarayı ondan daha güzel içen hayat kadınları görmüştü, özgüvenini yitirmiş bir cadıdan da öte, hiçbir özelliğinin olmadığını kavramıştı. Bir sürü şarap tatmış, hiçbir tat alamamış, yüzünü ekşitmişti. İnsanları da birer şişe şarap olarak görmeye başlamıştı zamanla ve şimdi kırmızılıkları içinde boğuluyordu. Ağrıyan şakaklarına uğrayan baskı canını yakmıştı. Yerdeki sigarayı aldı, diğer düşürdüğü sigaraların yanına koydu. Belki de bugün dışarı çıkmalı, birkaç hayata özenle bakmalı, iç çekmeli ve tekrar kaybolmalıydı. Kötü bir düşünceye benzemiyordu, üzerine teni kadar beyaz bir elbise giyip, dışarı çıkması iki dakika kadar almıştı. Dağınık kuzguni saçları, çehresine uğraşsızca yerleştirilen çil detayları ve hamurdan yapılmış gibi duran burnuyla özel olmadığını biliyordu.

Yürürken gördüğü bir kadından, iki de adamdan etkilendi. Tabir – i caizse afet gibi olan kadını tekrar anımsadı. Rüyalarında aşina olduğu bir surattan başkası değildi, büyük ihtimalle de kurmacaydı. Konu cinsel tercihlerindeki bozukluk değildi: Yontulmamış kalbi kimseyi göremez olmuştu. Göğüs kafesinde çırpınan şeyin kalbi olmadığını biliyordu: Belki bir zehir, belki de hastalıktı. İşittiği hıçkırıkla duraksadı. Belki bir şelale, belki de bir gökkuşağı sesiydi bu. Hayallerinin kudretinin kurbanı oldu yine: Ona birkaç adım uzakta olan dişiyi terk etmişti bu ses. Vücudunu saran elbiseyle göz kamaştırıcı görünen; fakat Zyn’ın bunu düşünemeyecek kadar meşgul olduğu kadını daha önce de görmüştü. Koy verdiği hıçkırıkların onu tamamlamadığı apansızca süzüldü zihnine. Onu uyarmak ne haddineydi! Yine de içsesini dinleyemediği şu vakitlerde, doğruluğu tartışabilir olan cümlelerin ilki dökülmüştü ağzından. “Ne için kederin pençelerinin seni zedelemesine izin verdiğini ya da dudaklarının kırmızısını kaybettiğini bilmiyorum.” Dudaklarının güzel rengini kaybetmemiş, yalnızca saklamış olmasını dilerdi. Zira büyük bir kayıp olurdu gerçekten de. Kadına doğru ürkekçe bir adım attı. “Belki çok yalnızsın, belki terk edildin, belki de bir yakınını kaybettin. Mühim değil. Benim tek yağmur damlasına şükrettiğim zamanlar olur.” Ellerini iki yana açtı ve damlaların vücudunu işgal etmelerine izin verdi. Bakışlarını kadının suratında zar zor da olsa topladı, bu bir mucize olmalıydı. “Seni daha önce de gördüm. Güneş timsali parlayan saçların, iri gözlerin ve kıskanılmaması mümkün olmayan hatlarınla etrafındaki herkesi büyülemiştin. Seni suçlayamazdım, hayatın her köşesinde yoktu böyleleri. O gün seninle konuşmadım; fakat yuvama gittiğimde, içimde derin bir eksiklik vardı. Ve şimdi nefesini duyumsayabiliyorum. Bu lütfü göz ardı edemezdim.” Kadını korkutmak, isteyeceği son şey olsa da bazen tam bir ucube oluveriyordu. Gözlerini birkaç metre ilerideki çöp konteynırına çevirdi. Artık lazanyaları tüketen bir kedi, bitap düşmüş bir adam ve kırılmış bir saksı onu hayli büyük bir hayal dünyasına buyur ederken, kadının ne düşündüğünü bilmek için verebileceği şeyleri düşündü. Şaştı kaldı.
TAG: gözde ; SHIP: zynra ; NOTES: ı'm so fucked up ;
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Hera
Cesaret ve Güç Tanrıçası
Cesaret ve Güç Tanrıçası
Hera


Mesaj Sayısı : 53
Kayıt tarihi : 05/11/11

Curse of the Gods
Karakter Gücü:
video games.  Left_bar_bleue0/100video games.  Empty_bar_bleue  (0/100)
Uyarı Puanı:
video games.  Left_bar_bleue0/10video games.  Empty_bar_bleue  (0/10)

video games.  Empty
MesajKonu: Geri: video games.    video games.  EmptyPtsi Kas. 14, 2011 2:11 pm

Cılız sokak lambalarının sönmeye yüz tutmuş ışığıyla aydınlatılmış tenha, ara sokakta öylece hareketsiz dururken düşünebileceği birçok olay yaşamıştı. Dünyaya en son inişinin ardından defalarca aldatılmış, değer verdiği, önemsediği tanrıçaların yataklarına girdiğine şahit olmuştu. Tanrıya, Tanrısına, istediği her şeyi sunmuştu oysa ki. Sahip olduğu her şeyi. Kalbi, vücudu ve duyguları; tamamen Zeus’a aitti. Evlilikleri kutsaldı. Evrendeki tüm insanlar onları örnek almalıydı. Birine ait olacak ve o kişide kendisine sunacaktı her şeyini. Tethys ve Okeanos’un yanında yaşarken, yıllar önce kurduğu saf hayallerden ibaretti artık hepsi. Aitliğin ve sadakatin tek taraflı olduğuna inanmaktan başka, yapabileceği hiçbir şey kalmamıştı. Kadını, aileyi, evliliğin kutsallığını temsel etmeyi bırakalı uzun yıllar olmuş, cesaret ve güç ile anılıyordu şimdilerde. Saçmalık. Diye geçirdi içinden. Her şey gibi, bunlarda koca birer yalandan ibaret. Düşüncelerine en ufak merak duymadan, kelimeler beyninde sıcak kum tanecikleri gibi oradan oraya uçuşurken karşısındaki kadını dinliyordu bu sırada. İnsanlar kendisinden güzel hiç kimsenin olamayacağını iddia ederken aralarındaki mesafeyi azaltan kadının dikkat çekici yüz hatları, suratındaki diğer ihtişamlı ayrıntılar, biçimli dudaklarından dökülen kelimelerin beyninde anlam kazanmasını engelliyordu. Son kelimeler kurumuş bir gülü andıran dudaklardan yükselip havada bir süre asılı kaldığında bölük pörçük bir şeyler anlayabilmişti söylenenlerden.

Güzellik konusunda kendisiyle yarışabilecek kadın tarafından daha öncede görülmüştü. Şu an içinde bulunduğu duruma üzülen sadece kendisi değildi; duyduğu ses tonunun içtenliğine inanmıştı nedensizce. Sık sık dünyaya iner, sık sık ağlardı. Daha önce insanların dikkatini çekebileceğini düşünmemişti hiç. Bir daha ki seferlerde daha dikkatli olmalıydı. Hafifçe kıpırdandı durduğu yerde. Elini kaldırdı; ince parmakları yanaklarını buldu. Sanki bir işe yarayacakmış gibi, parmak uçlarını pürüzsüz cildine yavaşça sürterek göz yaşlarının bıraktığı kirli izlerden kurtulmaya çalışıyordu. Sessizlik huzursuz ediciydi. En az gece kadar boş, en az gece kadar kasvet dolu. Buna rağmen söyleyebileceği hiçbir şey yoktu. Bir ölümlüyle konuşmayalı uzun yıllar olmuştu. Bakışlarını kaçıran kadına odaklandı tekrar. Gerçekten bir cevap bekliyormuşçasına durmuyordu. Sadece içini dökmüştü sanki. Tıpkı yakın bir dost gibi. Bakışlarını kadının baktığı yere çevirdi. Aynı şeyleri görüyor buna rağmen zihinleri nesnelere farklı anlamlar yüklüyordu. Bir Tanrıça olarak gördüğü şeyler karşısında hissedebildiği tek şey acıma duygusu olurdu. Sorun şu ki, şu an kendisini dünya üzerindeki normal bir insandan, normal bir kadından farksız hissediyordu. Ve gördükleri onun için hiçlikten ibaretti. Öyle bir sıfat varsa. Kadına doğru istemsiz bir adımda bulundu. Aralarındaki mesafe bilinçsizce de olsa yavaş yavaş azalıyordu şimdi. “Kelimelerin fazlasıyla büyüleyici.” Tok, duygulardan arındırılmış ses tonu ürkekçe gecenin sessizliğini yararken karşısındaki bayanın bakışlarını yakalayabilmek için çabalıyordu şimdi. Dudakları düz bir çizgi halini almıştı. Sağ elini diğer koluna yerleştirdi. Çıplak teninin yavaşça okşarken sessizdi. Üşüyordu. “Ne yazık ki hislerden arındırılmış benliğimde, söylediklerine yaraşır hiçbir kelime, hiçbir sözcük yok.”
Yeterince güçlü olabilmesi için duygularını hep mi göz ardı edecekti? Bilmiyordu. Şu an için hiçbir şeyi bilmediği gibi.



* kontrol okuması yapmadım. ve iğrenç yazdım, biliyorum. affet hatun.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
video games.
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Curse of the Gods :: Dünya :: Atina-
Buraya geçin: