Diamantina Katsa
Mesaj Sayısı : 84 Yaş : 27 Kayıt tarihi : 16/10/11
Curse of the Gods Karakter Gücü: (4/100) Uyarı Puanı: (0/10)
| Konu: Kapıyı çalan minik kız. Salı Ekim 18, 2011 10:01 am | |
| "Dokuz yaşındayken. Annemden nefret ediyordum. Beni sekiz yaşında yanına almak aklına gelmişti. Kulübede yalnızdım, başka kulübelerden arkadaşlarım vardı tabi ama maalesef ki bir kardeşe sahip değildim. Duvarlar üzerime üzerime geliyordu, böyle küçücük bir çocuğu burada yalnız bırakmak doğru değildi ama ne yapacağımı da bilemiyordum. Çevreme anlamsız bakışlar atıyordum, gece gece uyumayı becerememiştim. Kahverengi gözlerimle penceremin dışarısını süzüyordum. Yatağımdan kalkmaya üşeniyordum ama bir güç beni dışarıya doğru itiyordu veya ben dışarı çıkmak istiyordum. Sonuçta hevesime yenik düştüm ve ayağa kalktım. Pencerenin önüne geçtim. Yağmur delilercesine yağıyordu, ben dışarıya korku dolu gözlerle bakarken. Birden dolabıma döndürdüm gözlerimi ve hafifçe gülümsedim. Bu yağışa rağmen aklımdan geçeni yapmakta kararlıydım, kesinlikle. Masamın üzerindeki babamın resmine baktım. Sekiz yılı beraber geçirdikten sonra bir kadın onu benden kapmıştı ve o kadını hiçbir zaman affetmeyecektim. Ama ona biraz rahat vermemek bana iyi gelecekti. Pijamalarımı çıkartarak üzerime kapüşonlu gri bir hırka aldım, altıma da pantolonumu giydim. Ayağıma ayakkabılarımı geçirdikten sonra yavaş adımlarla ilerlemeye başladım.
Pegasus ahırlarına geldiğimde Souhaits'i simsiyah tüylerinden tanıdım olabildiğince çabuk bir şekilde üstüne atladım. Kamp müdürünün bizi görmemesini umuyordum ki bunun için iyi bir saati seçtiğimi umut ediyordum. Cebime baktım, birkaç drahmi vardı hiç dolar yoktu. Dolara da gerek yoktu zaten, evin önünde inecek ve bütün geceyi o kadına zehir edecektim. Aklımda binbir türlü düşünceler vardı. Aynı zamanda çok korkuyordum, yakalanırsam olacakları düşünemiyordum. Peki ya başıma dışarıda bir bela gelirse? Sonuçta biz melezlerdik ve belayı üstümüze çekerdik. Neyse ki daha cep telefonuna sahip olacak yaşta değildim ama otomatik olarak bir çekme alanımız olduğu gerçeğini de değiştirmiyordu bu. Derin bir nefes verdim, Souhaits yorulduğunu belli ediyordu. Aslında şu anda ikimize de eziyet ediyordum ama nedense bir an içime dolan özleme engel olamamıştım. Yanıma aldığım oyuncak ayıma sarılıyordum, babam sürekli annemden geriye tek bunun kaldığını söylerdi. O an için annemden nefret ediyor olsam da, küçüklüğümden beri annemle karşılaşmanın hayaliyle yaşamıştım, dolayısıyla bu ayıcık benim bütün hayatımı temsil ediyordu ondan hala kopamamıştım. Zaten annemi de daha görmemiştim, bir insanı görmeden hem çok sevip hem de çok nefret edebilmeyi anlamıştım. Birden Souhaits'in alçalmaya başladığını hissettim. O an içimi garip bir duygu kapladı, kısa süreliğine de olsa geri dönmeyi düşündüm ama buraya kadar gelmişken geri gitmek, korkaklık olurdu. Souhaits'in yanağına bir öpücük kondurarak sırtından indim ve kapıya doğru ilerlemeye başladım. Zile uzanmaya çalıştım fakat uzanamadım. Parmak ucuna kalktım ve kolumu zorla esnettim, zile bastım.
Bir süre ses gelmedi, fakat sonra babamın küfürlerini işitmeye başladım. Yüzüm düştü, ağlamaya başladım. Birden kapı açıldı, babamın mavi gözleri korkuyla açılmıştı. Ne yapacağını bilemiyordu, donup kalmıştı. Ben daha çok ağlamaya başladım, zaten yeterince ıslanmıştım ama hala beni içeri almıyordu, bilerek yaptığını hissediyordum. O benim hayatta en sevdiğim insandı, ama şimdi beni tanımıyor gibi davranıyordu. Değişmiş miydim acaba, onun bıraktığı noktada olmadığım kesindi de beni tanıyamayacağı kadar mı değişmiştim? Oysa ben kışın yatılı okula gelmeyi planlamıştım, eğitimsiz kalmak istemezdim. Yine de babama kalırsa öyle olacak gibiydi, avazım çıktığı kadar ağlamaya başladım, babam birden beni belimden tuttu ve içeriye götürdü. Salonun dekorasyonu değişmişti, babam beni beyaz deri bir koltuğun üzerine oturttu ve susmamı söyledi. "Senin burada ne işin var?" dedi kızgınlıkla. Sadece seni görmek istemiştim baba, hani bir yıldır görüşmüyoruz ya? Bu yaşımda bana neler yaşattınız ya? Ama hiçbirini diyemedim tabi ki. Şaşkınlıkla yaşlı gözlerimi büyüterek babama baktım. "Hemen geri götürüyoruz seni." dedi elimden tutarak. Canımı acıtmıştı, onu ilk kez böyle görüyordum. Birden merdivenlerden siyah saçları birbirine karışmış bir kadın indi. Bu oydu, o salak kadın. Babamı benden almayı başarmış kadın. Babamla tek kelime etmeme izin vermemişti ve merdivenin orada durmuş neler olduğunu anlayamıyormuş gibi bakıyordu. Oysa gayet de iyi anlıyordu. Babam elimden tutmuş beni arabasına götürmeye çalışırken eksik Fransızca aksanımla bağırdım. "Souhait!" Ardından pegasusuma doğru koşmaya başladım. Ona hemen gitmemiz gerektiğini söylerken babam söylenerek eve giriyordu. " | |
|